Onüçüncü yüzyıl dönemlerinden kalma olduğu bilinen bu kale, 2.5 hektar büyüklüğündeki bir parkla çevrilmiş ve Thun Gölü’nün kıyılarında yer alıyor. Etkileyici bir durumdaki mimari yapısından dolayı turistlerin favori destinasyonlarından bir tanesi haline gelen bu söz konusu kale, yüzyıllar süresince pek çok defa el değiştirmiş. Sonuca bakılırsa da, kalenin mimarisi pek çok farklı tarzın karışımına sahip durumdadır. Romantik bir durumdaki stil cephelerinin yanı sıra barok tarzından dolayı, daha fazla ön plana çıkmayı başaran bu söz konusu kale, sunmuş olduğu eşi ve benzeri bulunmayan manzaranın yanında bir de müzeye ev sahipliği yapıyor. Bu söz konusu müze, 16. yüzyıl ve 19. yüzyıllar arasında yer alan feodal toplumların zamanlarıyla beraber yaşam tarzlarını gösteriyor. Kesinlikle görülmeye değecek bir yer olmasa bile, kaleye kadar gitmiş durumdayken göz atmanız gerekli özel bir müzedir.
Ren Nehri ile birlikte İsviçre Büyük Kanyonu benzerindeki adlarla da anılmakta olan Ruinaulta, çok geniş çayırların yanı sıra ormanlık kayalıklarla çevrilmiş çok daha derin bir geçit şeklinde biliniyor. Daha fazla manzaranın yanı sıra doğa sever kişilerin tercih etmekte olduğu yerlerden bir tanesi olarak öne çıkan bu büyük kanyonun etrafına kano ya da kayak kiralayabilecek olduğunuz yerleri de bulmanız olanaklıdır. Özellikle, Mayıs ile Ekim aylarının arasındaki bir dönemde sarp uçurumların harika manzaralarını güzel bir şekilde seyretmek, İsviçre içerisinde yapılabilecek en güzel şeyler arasındadır.